AMAK-I HAYAL

AMAK-I HAYAL

Özde Aydın | 31/12/2017

Amak-ı hayal kitabının yazarı olan şehbenderzade Filibeli ahmed hilmi 1865 yılında Bulgaristan sınırları içinde bulunan Filibe de dünya ya gelmiş bir yazar. Babası konsolosluk yaptığı için konsolosun oğlu anlamına gelen şenbenderzade ismi ile anılmış. Tasavvufa ilgi duyar, meşrutiyetin ileri gelen filozoflarından sayılırdı. Masonlukla ve siyonizmle mücadele eden ilk kişilerdendir. Bu yüzden masonlar tarafından zehirlenerek öldürüldüğü söylentiler arasındadır. 

Bilimin , felsefenin, gelişmenin ve yaratıcılığın düş gücüyle yakından ilgili olduğunun farkında bir düşünür. Pozitif bilimlerden sanata kadar ilerleyici her adım, doğru sormaya başlamakla mümkün olduğunu savunur.

Kitabın kahramanı da hayatı sorgulayan, sunulanın doğruluğu değil nasıl sunulduğu ile ilgilenen, araştıran, başkalarının yaşadığı gibi bu söyleniyorsa doğrudur deyip kabul etmeyip nedenini sorgulayan, neden geldik nereye gideceğiz, tüm bu gördüklerimiz nasıl var oldu sorularını soran bir karakter. Sorgulayıcı ruhu ile eğlenceli bir kurgu ve düşündürücü bir yolculuk yaptırıyor okuyucularına.

Kitabımızdaki kahramanın yolculuğuna eşlik eden ve akıl hocası olan , yol göstericisi ise aynalı baba oluyor. Daha önce duymuştum bu ismi türbesi olduğunu biliyordum ama derinlemesine bir araştırma yapmamıştım. Bu kitabı okurken araştırma fırsatı da buldum. Aynalı Baba,  Yirminci asırda yaşamış ilâhi meczuplardandır. Rivayete göre göğsüne muhtelif büyüklükte aynalar asar öyle gezermiş. Bu nedenle kendisine Aynalı Baba denilmiştir. Az konuşan ama öz konuşan meczuplardan biri olan Aynalı Baba’nın asıl adı ayn-ı ali dede olarak geçer. Güzel öğütler veren ilim irfan sahibi ve hayatı sorgulayan insanlığa mürşitlik yapan biriymiş. kıyafetlerine ayna takmasını ise şu şekilde açıklar:

"İnsanlara " Benim varlığımda, kendi öz benliğinizi seyredin" mesajını vermiş. Meczup görüntüsü ve yalnız yaşaması insanları güldürmüş, Ona deli denilmiş. Gönlü ve kafası dolu olan Aynalı Ali Dede, boş bir mezarlığı ve Manisa'nın kimsesiz sokaklarını kendine mesken seçmiş, günlerini bu kentte dolaşarak geçirmiş. "Tasavvuf edebiyatında, Allah ve Alem ayna olduğu gibi, Alemin hulasası ve Allah'ın mahzarı olan < insanı kamil > de bir aynadır. Şahadet aleminde insandan daha mükemmel bir ayna yoktur. O halde alem, Ademin vücudu ile parlak bir ayna olduğundan, mutlak olan Allah, bu ayna da kendi suretini kemali ile müşahede eder. Mevlana'nın < Canın aynası ancak O diyardan olan Kamil insanın yüzüdür. Ey gönül külli olan aynayı iste, deryaya git, ırmaktan iş çıkmaz. > der. Şemsi ise; Gönül Ayinesin sofi Eğer ider isen safi Açılır sana kapu İyan olur Cemalullah. " diye okur. 1) " Mısırlılar tarafından güneş sembolü olarak kabul edilen aynalar dinsel törenlerde kullanılmış. Miken uygarlığında da aynı amaçla kullanıldığı sanılmaktadır." (2) Aynalı Ali Dede Manisa'da hayat bulmuş, Mikenler ise binlerce sene önce yaşadığı Manisa Syplos dağından Pelepones (Yunanistan) yarım adasına gitmiş. Miken inanç sistemi ile Aynalı Ali Dede arasındaki benzerlikler bir araştırma ve inceleme konusu olabilir. İnsanlar madde ötesinde yaşadığı olayları ve inançları kendi varlıklarında hisseder. Ahmet Raci iyi tahsil görmüş, genç ve çevresinde sevilen bir insanmış. şehrin ortasındaki evinde otururmuş. Aynalı Ali Dede ise şehrin dışındaki mezarlıkta, bir kulübede yaşamış. Mezarlığın etrafı duvarla çevrili, tahta bir kapısı varmış. Kabristanlığın içinde bulunan taşların çoğu Kybele tapınağından kalan eski taşlarmış. Tetkike değer bu sütunlar, daha sonraki yıllarda çay başı deresinin duvarları yapılırken temel taşı olarak kullanılmış. Milli Eğitim Müfettişi Hikmet Bozkurt ve öğretmen Nazmi Bayçın 1932 senesinde hazırladıkları ve basılamayan kitaplarında sokak aralarının sütun ve faluslarla dolu olduğunu yazmış. Şehrin dışında olan bu mezarlık, kentin büyümesiyle orta yerde varlığını sürdürmüş. Ahmet Raci maddi ve manevi ilimlerde; bilgisi arttıkça çelişkiye düşmüş. Kendisini içkiye ve eğlenceye vermiş. Raci perişanlık yolundan çabuk ayrılır, kendisini toplar, şöhret sahibi kişilerle tanışarak onlarla dolaşmaya başlar. Arkadaşlarının saygı duyduğu bir delikanlı olur. Günlerini çay başındaki kahvelerde, sohbet meclislerinde geçirir. Bir gün yolunu değiştirmiş, mezarlığın yanından geçmişti. Derinden gelen ney sesi ve hissettiği bir duygu onu içeriye doğru çekmiş. Çitlenbik ağaçlarına doğru yürüyordu, yarısı hasırdan, yarısı ağaçtan yapılmış bir kulübe dikkatini çekmişti. Kapı da eski giysiler içinde, nur yüzlü bir piri fani gözükür. Başındaki yeşil takkenin etrafı aynalarla çevriliydi. Renk cümbüşü içinde, yamalarla dolu olan cüppesinin eteklerine aynalar ve parlak teneke parçaları nakşedilmiş ve yapıştırılmış bir haldeydi. İçinden Aynalı Ali Dedenin haline gülmek gelmiş. Karısındaki insan Ahmet Raci' ye yumuşak bir sesle : - "Sefa geldiniz nurum! Buyurunuz " diyerek, kulübeden çıkardığı hasır parçasını yere sermiş. -"Nasılsınız, hoşmuşsunuz nurum" derken, Aynalı Ali Dede karşısındaki bu yakışıklı genci süzüyordu. -" isminiz nedir" ? -" Ahmet Raci" -"Raci İnsan demektir" sözü dudaklarından dökülürken gülümsemişti. Onunla insanlık hakkında konuşurken, Aynalı dedenin filozof ve bilgin bir kişi olduğunu düşünmüştü Ahmet Raci. Aynalı Ali Dede paltosunun cebinden neyini çıkardı, boş kamıştan güzel sesler çıkıyordu, ney taksimi bittikten sonra, Racinin konuşmasına fırsat vermeden davudi sesiyle yazdığı bir şiirini okumuştu. Aynalı , kendi varlığına dalan Ahmet Raci'ye yokluk tepesini göstermişti. Raci arkadaşlarını unutmuş, her gün mezarlığa giderek sohbetlerden doyumsuz bir zevk almaya başlamıştı. Bir gün götürdüğü hediyeleri Aynalı kabul etmemişti. Onun müridi olmak istemişti, arzusu kabul edilmiş, Raci için kırk günlük bayram başlamıştı. Aynalı senelerdir kapısına gelecek nasibi beklemişti. Aynalı Ali Dede şapkasını çıkarmış, ona büyük bir ayna ilave etmiş, cüppesine de iki teneke eklemişti. Ahmet Raci artık öğrencisiydi. Raci çok şiddetli bir savaşa, cihada ve imtihana kendi varlığında girmişti. Aynalı: "Bu meydan adalet ve imtihan meydanıdır; nereye gidersen git ben seni orada da bilgilendirmeye devam edeceğim." Diye söylenmişti. Aynalı ortadan kaybolmuş, nerede olduğunu kimse bilmiyordu. Ahmet Raci'nin ruhunda fırtınalar esiyordu. Sinirleri bozulmuş ,davranışlarındaki bozukluk sağlığını etkilemişti, ailesi üzüntü içinde Raci'yi akıl hastanesine götürmüştü. Oradan çıkmak için bir istekte bulunmamış. Aradan haftalar ve aylar geçmişti. Bir gün hafif deliler, yeni gelen birisine aynalı, aynalı, aynalı diye bağırıyorlardı. Yeni gelen deli Ahmet Raci' nin kaybettiği ve bulmak ümidiyle tüm Anadolu'nun yarısını dolaştığı halde; izini bulamadığı, kaybettiği Aynalı Ali Dedeydi. Ellerine sarıldı, ağlamaya başlamıştı. Ayn-ı Ali Mezarlığında başlayan dostluk ve öğreti Manisa Akıl Hastanesinde de devam ediyordu. Aynalı neyini yanına almayı unutmamıştı. Onu üflüyor, davudi sesiyle de okuyordu. " Hep'lik birlik için, bak iki göz bir görüyor bir ise dirlik için Bak iki göz bir görüyor ! -------------------------------- Zahit bize tan eyleme Hak ismi okur dilimiz Sakın, efsane söyleme, Hazrede gider yolumuz Erenlerin çoktur yolu, Cümlesine dedik veli, Ko desinler bize deli, Usludan yeğdir delimiz. " (3) Bir müddet sonra ikisi de hastaneden çıkar evlerine döner. Bahar gelmiş, Çitlembiğin üzerindeki kuşlar öterken Aynalı, Raci'ye yine içinden geldiği gibi okuyordu. " Güneş yanar, Alem söner Bir gün gelir hepsi söner, Hey sahib-i ilmü hüner, Bilir misin sebebi kim. " (3) Aynalı Ali Dede mesajını vermiş, ayrılık vakti gelip çatmış, dünyaya veda ediyordu. " Ey evlat, ben buradan göçüyorum, zahirden ayrılmamız lazım geldi. Allah yardımcın ve rehberin olsun! Sen yarın sabah zahmet et uğra ,beni gönülden çıkarma ki; her an seninle beraberim" deyince Raci ağlamaya başlar. Aynalı teselli eder der ki:"Ne yapalım evladım, gelip gitme bu aleme aittir. Dış görünüşe niçin bakmalı, Biz Allah'ın emrinin dışında olamayız." (3) Aynalı Ali Dede; ertesi gün sabaha karşı, misafir olarak geldiği bu dünyadan ayrılarak, yokluk alemindeki yerini tekrar almıştı. Koça Aynalı asırlık çınar ağacının altında nurani yüzüyle uzanmış, derin bir uykudaymış gibi yatıyordu. Ahmet Raci sevgi ve hasretle hocasına sarılır, bir müddet öyle kalır. Arkadaşlarından küçük bir grupla bedeni evinin yanındaki çitlembik ağacının altına gömülür. Arapça da; Ayn göz ve kaynak, Ayn-ı kaynakta ve gözde olan demektir. İki Ayn-ı Ali, Antik dönemde kutsal alan olan bu toprağın altında birleşti. İnsanlar onları ziyaret etmek için buraya geliyor ve dua okuyor. Ruhları şad olsun. Kaynakça: (1) Bektaşi şairleri, Sadettin Nüzhet,1930,Sayfa:453-454, İstanbul devlet Matbaası. (2) Büyük Ansiklopedi, S.E.C.A ve Milliyet yayınları,1991, Sayfa:118 (3) Filibeli Ahmet Hilmi, 1978, Amak-ı Hayal, Tercüman yayınları. AYN-I ALİ TÜRBESİNİN İÇİNDEKİ SANDUKA Sandukanın içi boştur. Boyanmış lahit parçaları üzerine konmuş, kapağını açınca İçinden toprak görülmektedir. Sandukanın içi hava almadığından, zeminden rutubet kokusu gelmektedir.

internetten yaptığım araştırma da bu yazıları okudum. Gerçekten etkileyici, yaşanmışlığın ve olaydaki sıralamanın sizleri de etkileyeceğinden eminim.

Amak-ı hayal kitabı bir çok yayınevinden okuyabilirsiniz. Gençler için amak-ı hayal yanda gördüğünüz kitap daha sade bir anlatımla gençler için düzenlenmiş olanı. Daha detaylı bir anlatım istiyorsanız okuduğum diğer kitap ise yanda gördüğünüz destek yayınlarının kitabı. Zengin hayal gücü,cesur kalemi ve yeniliklere açık görüşüyle başlangıçta tefrika olarak kaleme aldığı amak-ı hayal, içerdiği fantastik öğelerle çağının yazım örneklerine öncülük eden, sürükleyici ve derinlikli bir öyküler bütünü..

Bizlere güzel öğütler veren bu kitapta aslında dünya hayatına dalıp gitmiş bizler için kalbinize ve ruhunuza işleyecek bu öykü de asıl yaşamın sırrına varacaksınız. Ben keyifle okudum, okurken araştırdım. En sevdiğim şey kitabı okurken araştıracak bir şeyler bulabilmek ve kitabın bana bir şeyler katmasıdır. Bu kitapta fazlası var. Okurken öğreten ve belki de hayatınızı değiştirecek bir kitap. Ayrıca amak-ı hayal kitabındaki şiirleri çalgılarla seslendiren sedat anarın aşağıdaki videolarını dinleyebilirsiniz. 

Ney sesi kulağınızda , şiirler ruhunuzda olsun.

"İYİ BİR SORUSU OLANIN İYİ DE BİR HAYATI OLUR..."

                                                                                                                                                                    ÖZDE AYDIN