HER SALGIN BİR KAHRAMAN YARATIR

HER SALGIN BİR KAHRAMAN YARATIR

Gülçin Tüzel Dokur | 24/04/2020

Her salgın bir kahraman yaratır…


Dünyamızın bu aralar corona virüsüyle boğuştuğu, her bireyin üzerine düşen görevi yerine getirdiği ama en çok da sağlık çalışanlarının, güvenlik güçlerinin  ve ulaşımı sağlayan her sektörün emeği göz ardı edilemez elbette.

Tüm ülkeler aşı bulma ve bu salgını bir an önce bitirip insanların normal hayata dönmesi için çabalıyor.

Her devlet sıkı önlemler almaya çalışırken sabırsız ve kendine ve çevresine saygısı olmayan insanların davranışlarına da şahit oluyoruz.

Ben yıllar öncesinden dünyada yaşanmış ve insanlar tarafından nasıl bir dayanışma sergilenmiş olan salgınları araştırdım.


Yıl 1925…Alaska’nın Nome kasabasında 20 sürücü ve 150 kızak köpeğiyle 1085 km yol kat ederek kasabaya taşıdıkları ilaçla verdikleri savaş en çok ilgimi çeken oldu.

Tarihe adı ‘’1925 Nome serum koşusu ‘’olarak geçmiş.İnsan ve köpek dayanışmasının inanılmaz öyküsü.


Yaşananlar şöyle başlıyor; “Altına Hücum” yılları 20,000 nüfusa ulaşan bölgede 455 Alaska Yerlisi ve 975 Avrupa kökenli yerleşimciden oluşan nüfusuyla, Alaska’nın kuzey yarısının en büyük kasabasıdır Nome.

Kasım ile  Temmuz ayları arası deniz donduğu için güney sahilindeki liman kapanır.

Bu uzun kış dönemi boyunca bölgenin tek ulaşım yolu, 1510 kilometre uzunluğundaki Iditarod Yoludur.  O dönemde bu zorlu yolculuğu tamamlayabilmenin tek yolu, kızak köpeklerini kullanmaktır.

Nome’daki tek doktor Curtis Welch‘dir. 24 yataklı Maynard Columbus Hastanesi’ni 4 hemşireyle birlikte çalıştırır. 1924 yazında , 1918’den kalan 80.000 ünite difteri antitoksininin miadı dolar. Ancak yeni antitoksin isteğini, liman kapanmadan önce göndermeyi başaramaz.

Yılın son gemisi limandan ayrıldıktan hemen sonra, 2 yaşındaki bir Alaska yerlisi, difteri semptomlarıyla hastaneye başvurur. Doktor tonsillit (bademcik iltihabı) teşhisi koyar. Difterinin tonsillit sanılarak “atlanması” sık görülen bir hatadır. Üstelik çocuğun ailesinde ve bölgesinde böyle bir vaka görülmemiştir. Zaten difteri mikrobu çok bulaşıcıdır ve insan vücudu dışında, 4 hafta canlı kalabilir.

Çocuk ertesi sabah ölür! Aralık boyunca tonsillit teşhislerinden ciddi bir artış olur ve 28 Aralık’ta bir başkası daha ölür. Tonsillitten ölüm sık rastlanır bir şey değildir, ikinci ölümle doktorun şüpheleri artar. Ölen çocuğun ailesi otopsiyi red eder. İlk Difteri teşhisi 3 yaşındaki bir çocuğa konur.

Boğazındaki lezyonları saptayan doktor, dehşete kapılır. Şimdi antitoksin uygulamasının zamanıdır. Ancak antitoksinlerin miadı dolmuştur. Hastaya zarar vermesinden korkar.

Çocuk ertesi sabah ölür.

21 Ocak’ta bir başka hasta gelir. Bu sefer antitoksin uygulanır ama başarılı olunamaz.

Aynı akşam Doktor Welch, Kasaba Konseyini apar topar toplar. Ciddi bir salgından kurtulabilmek için en az 1 milyon ünite antitoksin ihtiyacı olduğunu bildirir. Konsey bölgeyi karantinaya alır.

22 Ocak‘ta tüm Alaska kasabalarına bir telgraf gönderen Doktor Welch, salgın tehdidini haber verir. İkinci bir telgrafı da Washington’daki “Halk Sağlığı Müdürlüğü”ne yollar:

Bir difteri epidemisi neredeyse önlemez durumda STOP… Acilen bir milyon ünite difteri antitoksinine ihtiyacım var STOP… Ulaşım sadece posta ile mümkün STOP… Antitoksin istemini daha önce yaptım STOP… Bölgede 3000 beyaz vatandaş var.

Halk Sağlığı Müdürlüğü ikiye bölünür yardım uçakla mı kızakla mı yapılmalı diye? Fakat mesafe çok uzak ve iklim müsait değildir.

Posta servisi çalışanlarının köpekleri çok tecrübelidir ve bölgeyi iyi tanırlar. İki taraftan yola çıkacak kızaklı ekiplerin, orta noktada bir araya gelmesi planlanır.

Kızak köpekleriyle yola çıkan ilk kişi “Wild Bill” Shannon‘dur. Nenana tren istasyonundan 9.1 kiloluk paketi alır ve yola koyulur. Ancak yolculuk sandığından da zorlu geçer. Donma tehlikesi atlatır ve köpeklerinden üçünü kaybeder.






Ocak sonuna gelindiğinde olanlardan bütün ülke haberdar olmuştur. Bu arada Alaska soğukları bütün ABD’ye yayılır ve Hudson nehri donar. Alaska’daki şartların ne kadar zor olduğunu biraz olsun anlarlar.


Elden ele, kızaktan kızağa ilaçlar nakledilir. Bir ekip dinlenmeye başlarken, bir diğeri yola çıkar. Ölen, sakatlanan köpekler… Donmasına ramak kala kurtarılan insanlar… Ekipler, bile bile fırtınanın içine dalmak zorunda kalırlar. Nome’da yaşayan bir muhabir, o günlerde şöyle not düşer: “Bütün ümidimiz köpeklerde ve kahraman sürücülerinde… Nome ıssız bir kasabaya dönüştü.”

Neyse ki kısa sürede ilk parti ilaçlar, ki ancak 30 kişiye yetebilecektir, kasabaya ulaşır. Bir şişesi bile kırılmamıştır. Ekipler 1085 kilometreyi yalnızca 127,5 saatte aşarlar. Bu, bir dünya rekorudur.

İkinci parti bütün ilaçlar 31 Ocak’ta yola çıkarılır. Ancak 8 Şubattan önce kızaklara yüklenemezler. Hastalık, sonunda kontrol altına alınır. 

Orijinal antitoksinlerin bir kısmının işe yarar halde olduğu da anlaşılır. Aynı ekiplerce taşınan ikinci parti, 15 Şubatta kasabaya ulaşır.

Ölüm sayısı en çok 7 olarak açıklansa da, Doktor Welch bu sayının en az 100 olduğunu düşünmektedir. Eskimo köylerinde yaşayanların, ölüm bildirimi yapmadıklarını savunur. 1926’da 43 vaka daha görülür, ancak antitoksinlerin de yardımıyla kolayca tedavi edilir.

Başkan emeği geçen herkese mektuplar yollar, ilk nakilde çalışan herkese altın madalya verilir ve ilkokullu çocuklar, sürücüleri mektup yağmuruna tutarlar.

Fırsattan istifade eden devlet, büyük bir aşılama kampanyası başlatır. Böylece, sonraki yıllarda difteri salgınlar yapan bir hastalık olmaktan çıkar.

Kafilenin Nome’a girişi sırasında lider kızak köpeği olan Balto, Rin Tin Tin’den sonra en sevilen köpek kahraman ünvanını alır ve New York City‘nin meşhur Central Park‘ına dikilen heykeli, turistlerin de çok ilgisini çeker.







İşin garibi, yolun üçte ikisini sırtlanan yerlilere ve köpeklerine kimse ödül vermez. Onu bırakın, bir teşekkürü bile çok görürler.

Sahi, hangi uyarı yapılıyordu doktorun yolladığı telgrafta:

“Bölgede 3000 BEYAZ vatandaş var”.

Ne yazık ki; telgrafta belirttiğinin haricinde de Nome ‘da yaşayan yerliler tüm yararlılıklarına rağmen ödüllendirilmediği gibi kasabada yaşadıkları bile yok sayılmıştır.


Çok ilginç bir rastlantı olarak 1347-1351 yılları arasında yaşanan veba salgını da ilk önce Çin’de başlamış ve tüm dünyaya yayılmıştır.Bu salgında yaklaşık 200 milyon kişi ölmüştür.

14. Yüzyılda ki bu büyük salgına ‘’Kara Ölüm’’ adı verilmiştir.Nedeni ise; bu hastalık sonucunda deri altında kanamalar olmakta ve deri siyaha dönüşmektedir.

Bakalım 21. Yüzyıla adını Corona salgını diye yazdıran bu hastalığın kahramanı kim olacak.

Evde kal, sağlıkla kal.



Kaynak:1925 Nome Serum Koşusu hakkında bazı rakamsal ve olayların kahramanlarını opereyşın.com dan araştırdım.