SUS MÜHÜRÜ/TÜLAY ÇABUK

SUS MÜHÜRÜ/TÜLAY ÇABUK

Gülçin Tüzel Dokur | 04/10/2017

Bilmiyor muydun? Uyurken nefesini dinlerdim. Saçlarını okşar usulca parmak uçlarından öperdim. Üşütmenden korkar üzerine saçlarımı örterdim. Biliyordum. Çayı illaki ince belli bardakta, kahveni az şekerli severdin. Ellerini düşünüyorum nasıl da ısıtırdı benimkileri nasıl da dokunurdu sevgiyle yüzüme. Senin ellerin titrer benim ki terlerdi utanırdım. Şimdi, herkes olabilir misin? Herkes gibi sevmedim herkes gibi özlemedim ki! Herkesin herkese baktığı gibi bakmadım gözlerine. Herkesin öptüğü gibi öpmedim kirpiklerinden. Öpemedim... Şimdi sen de herkes gibi herkesin herkesten gittiği gibi misin? Rüzgâr İşi gücü bırakmış kokunu getiriyor. Merhametsizce uçuyor kuşlar. Uzaklığını yüzüme çarpar gibi hani kızacak oluyorum mor menekşeye utanması da yok gülümsemeni özletiyor. Dudaklarının kıvrımına, alnına kaç tel saç düşüyordu? Gülünce göz kenarında kaç çizgi oluşuyordu? Sakalında kaç beyaz tel vardı? Unutmadım. Ezberimde yüzünün her detayı. Yoksa gittin mi? Kimi hayata, kalbinin kırık penceresinden bakar; kimi foyası çıkmış aynasından kimi de dev aynasından. Ama hep bir ümitle bakar. Ümit bu ya!

Çakıldan elmas ummaya benzer. Aşk; mayın tarlasında ihtiyatsız yürümek. Yara almadan kurtulmak mucize değilse nedir? Hangisine dokunsan yüreğinde patlıyor. Ruhun hasar raporu ne yazık ki tutulamıyor. Sorguladığında anlarsın her şeyin bir hiç uğruna yitirildiğini. Bunun farkına vardığın anda, diline ‘’hiç’’ yaması dudaklarına ‘’sus’’ mühürü vurulur. Ne sorsalar aynı cevabı verir ‘’hiç’’ der susarsın. İç savaşın hiç de öyle değildir, hele ‘’hiç’’ hiç değildir. Sadece kendin bilirsin. Gerçeğin suratında izi kalacak beş parmağı yoktur. Göğsü sıkıştırdığında çeperlerinde duyumsanır acısı. İçerdeki yanardağ gizlice harekete geçer. Dumanı göze kaçar. İşte o an kirpiklerin, suyu kaldırma kuvveti ortadan kalkar. Yanaklardan süzülerek ısırılan dudaklara ulaşır ‘’sus’’ mühürü kırılır. Ağlamak derler, oysa değildir!

Ruhun, bedene çok ağır geldiği andır. Yağmur damlasını ipe dizmeye benzerdi bazı hayaller. Hangisine dokunsan puslu camlarda dağılıverirdi. Birbirine tutunarak, ince bir kavisle akan nehir mi? Denize varamayacağının bilirsin resmidir. Anlarsın! Kendine öykünürsün üstelik kahredersin. Bilirdik! Su gibi azizken sevmek, ucuz talanlarla sudan yalanlarla gidilirdi. Ömrümüz usul usul akardı parmaklarımızın arasından tükenirdik… Bilmiyorduk! Yıldızlar neden kayboluyordu. Yakın şehirlerdeki uzak kalpleri düşünürken ne zaman umutla elimizi uzatsak gök kubbe üzerimize yıkılıyordu.

Öğretilmedi! Alışkın değildik. Mutluluğa bir an sevinsek bahçemizde baykuş öterdi. Kalpsizler ülkesinde, bir sevimlik canımız vardı. Ansızın biri gülse yüzümüze, kendimizi son isteği sorulan mahkûm zannederdik. Biraz heyecan, biraz korkuyla geçirirdik ilmeği, her gece hüzün ayağımızın altından tabureyi çeker, yüreğimizden öylece asılırdık…

Tülay Çabuk/Nif sanat dergisi