TRUVALI HELEN VE PARİS AŞKI

TRUVALI HELEN VE PARİS AŞKI

Gülçin Tüzel Dokur | 11/11/2017

Truvalı Helen, Menelaos'un karısı. Yunan mitolojisine göre Truva savaşına neden olan dünyanın en güzel kadınıdır. Çeşitli efsanelere göre Zeus'un fani bir kadından olan tek kızıdır. Sparta kraliçesi Leda ile kuğu kılığına girmiş tanrı Zeus'un kaçamağından doğan bir kızdır. Ve Truva'dan kaçabilmeyi de Zeus ve Aphrodite'e borçlu olduğu söylenir. İlyada şiirlerinin başlıca kahramanlarından biridir.

Helen daha çocukken Yunan kralı Theseus tarafından kaçırılır ancak daha evlenecek yaşta olamadığı için kral onu annesi Aethra'nın yanına Aphidnae'ya yollar. Fakat Helen, ağabeyi Dioscuri tarafından kurtarılır, Dioscuri aynı zamanda Aethra'yı da esir alır. Helen evlenecek yaşa geldiğinde Yunanistan'daki bütün güçlü ve nüfuzlu erkekler onun peşine düşer fakat kalbi kırık damat adaylarının çıkaracağı sorunları düşünen babası kral Tyndareos, Odysseus'u dinler ve kızını istemeye gelen herkese Helen kimi seçerse seçsin, onun evliliğini ve mutluluğunu korumaya yemin ettirir. Daha sonra kral, Menelaus'ta karar kılar ve Helen onunla evlenerek ona Hermione isminde bir kız çocuğu verir.

Ancak, on sene kadar süren mutlu bir evlilikten sonra Helen, bir gece Truva prensi Paris ile kaçar. Bunun üzerine kocası Menelaus diğer damat adaylarını, onlara yeminlerini hatırlatarak bir araya toplar ve tarihteki en büyük Yunan ordusu, Agamemnon komutasında efsanelere konu olacak savaş için Truva'ya gider.

Tarihte pantolonu ilk giyen kadındır. (Paris'in pantolonunu giymiştir.) Altın sarısı saçlara, zümrüt yeşili gözlere sahip olduğu söylenmektedir. Aslen Spartalı olmasına rağmen o hep Truvalı Helen olarak anılmak istemiştir. Ve bugün Truvalı Helen olarak bilinir. Paris'ten 9 yaş büyüktür. Sadece bir tane çocuğu Hermione vardır.



Paris, yaşayacaklarından habersiz büyürken Olimpos Dağında bir kargaşa hakimdi. Kral Peleus ile Deniz Perisi Thetis’in evlenme ziyafetine bütün tanrı ve tanrıçaların davet edilmesine rağmen kavga ve nifak tanrıçası Eris, davet edilmemişti. Ve Eris, davet edilmediği için Olimpos Dağındaki tanrı ve tanrıçalardan intikam almak için yemin etti. Üzerine “en güzel tanrıçaya” yazdığı altın elmayı ziyafet masasına bıraktı. Kısa zamanda herkesin kendisine sahip olduğunu düşündüğü bu elma, tanrıçaların kavga etmesine neden oldu ve Eris amacına ulaştı. Bütün tanrıçaların geri çekilmeye başlamasına rağmen kudret tanrıçası Hera, zeka tanrıçası Palas, Athena ve aşk tanrıçası Afrodit elmaya sahip olmak için tartışmaya devam ettiler. Çıkan anlaşmazlık Zeus’un huzuruna kadar gitti. Zeus, “gidin” dedi. “Irmakları bol İda dağına, orada Paris adında Troya’lı bir prens yaşamaktadır, sizin hanginizin daha güzel olduğuna o karar verecek.”


Tanrıçaları Olimpos’tan uzaklaştıran Zeus, tanrıçaların arasındaki yarışın adil olması için Paris’e teklifi sunmak üzere altın elma ile birlikte haberci tanrı Hermes’i gönderdi. Paris, hangi tanrıçayı güzel görürse elmayı ona verecekti. Birbirinden güzel tanrıçaları karşısında gören Paris, seçim yapamadı ve tanrıçalar genç Paris’i güç ve hükümdarlıkla kandırmaya çalıştılar. Hera, kendisine kudret vaad etti. Altın elmayı kendisine verdiği takdirde Paris, Avrupa ve Asya’nın en güçlü kralı olacaktı; Athena, kendisini dünyanın en zeki kralı yapacağını ve Yunanistan’la yapılacak savaşta kendisine zafer vaat etti; Afrodit ise ne güç ne de akıl vaad etti. Afrodit, genç Paris’in ilgisini şehvet ve tutkuyla çekti ve ona en güzel kadını vaad etti. Önceden beri en güzele merakı olan Paris, Afrodit’in teklifine kandı ve elmayı Afrodit’e verdi. Paris, Afrodit’in büyük şehvetini ve aşkını; Athena ve Hera’nın da nefretini ve Troya’nın sonunu kazanmıştı. Afrodit sözünde durdu ve dünyanın en güzel kadını olan Isparta Kralı Menelaos’un karısı olan güzeller güzeli Helen’i Paris’e sundu. Paris’e dostluğunu ve misafirperverliğini gösteren Kral Menelaos Girit’teyken genç Paris, Helen’i Troya kentine kaçırdı. Karısı Helen’in Troya’ya kaçırıldığını öğrenen Menelaos geri dönerek bütün Yunanlı Kralları toplayarak Troya kentine savaş açtı. Menelaos’un yanında ağabeyi Agamennon, yaşlı Nestor, Ajax, Patroklos Troyalılarla savaşmaya razıydılar. Yunan krallarının en zekisi ve kurnazı olan Odysseus, habercinin geldiğini görünce delirmiş gibi davranarak hem tarlayı sürüyor hem de tarlaya buğday yerine tuz ekiyordu. Fakat Agamennon’un gönderdiği haberci de çok zeki biriydi ve kralın çocuklarından birini alıp sabanın önüne attı. Odysseus oğlunun ölümüne razı olmadı ve savaşa isteksiz olsa da katılmaya karar verdi.
Savaştan yana olmayan diğer kral Akhilleus ise savaşa katılacağı takdirde Troya’nın düştüğünü görmeden öleceğini biliyordu, çünkü bunu kendisine annesi olan deniz perisi Thetis söylemişti. Son çare olarak kendisini arayan müttefiklerden saklanmak için kadın kılığına bürünerek kral Lycomedes’in sarayındaki kadınların içine saklandı. Akhilleus’in kaybolduğunu öğrenen krallar onu bulma görevini kurnaz bir kral olan Odysseus’a verdiler. Odysseus saray içine tüccar olarak gitti ve tezgahının bir tarafında ipek kumaşlar, inci boncuklar ve değerli taşlarla süslü mücevher varken tezgahın diğer tarafında taşlarla süslü altın kakmalı kılıçlar ve küçük hançerler bulunuyordu. Bütün saray eşrafı ipeklerle takılarla ilgilenirken Akhilleus kılıçlarla uğraşmaya başlayınca Odysseus onu tanıdı ve Akhilleus öleceğini bilmesine rağmen zorla da olsa mecburen ordu kampına katılmaya razı oldu.



Bütün müttefiklerin katılmasıyla nihayet ordu tamamlandı ve Troya kentine doğru yola koyuldu. Fakat dinmek bilmeyen Kuzey rüzgarları gemilerin ilerlemesini engelliyor ve savaşçıları bertaraf ediyordu. Bu durumun sebebini öğrenmek için kahine danışıldı ve kahin, Akhalıların Artemis’in lanetine uğradıklarını, Agamennon’un askerlerinden birinin Artemis’in ormanındaki bir tavşanı öldürdüğünü ve bu lanetin ancak Agamennon’un kızı Iphiginia’nın Artemis’e kurban edilmesiyle son bulacağını söyledi. Agamennon’un içi kan ağlasa da savaşı kazanmak için kızını kurban etmek zorundaydı. Agamennon’un kızını kurban etmeye razı olmasından sonra Kuzey rüzgarları dindi ve Akhalılar binlerce gemi ve yüz bini aşkın savaşçı ile Troya kentine doğru yola çıktılar. Çanakkale Boğazının kumsallarına ulaşan ve kamp kuran ordu, defalarca Troya kentine saldırdı. Fakat Troya kentinin savunması çok güçlüydü ve Kralın kahraman oğulları Troya kentini ve Paris’i canları pahasına korumaya yeminliydiler. Kenti koruyan kahraman komutanların en cesuru olan atları eğiten Hektor savunma ordusunun baş kumandanıydı.

TRUVA,HELEN,PARİS,AŞK,SAVAŞ


Kuşatmanın başlamasıyla birlikte Akhalılara düşman olan Anadolu halkları da Troyalıları bu savaşta yalnız bırakmadılar. Savaş taarruz ve geri çekilmelerle 9 yıl sürdü. Bazen Troyalılar Akhalı savaşçıları gemilere kadar püskürtürken bazen Akhalı savaşçılar Troya birliklerini surların içlerine çekilmek zorunda bırakıyordu. Troya kentine üstünlük kuramayan Agamennon, civardaki Troya yerleşkelerini yağmalamaya ve nefretini kusmaya başlamıştı. Yerli halka nefret kusan Akhalılar, kızları evlerinden alıp çadırlarına kapatıyorlardı. Akhalıların eline düşen kızlardan biri de Apollo’nun rahibi olan Hrüseis’in kızıydı. Agamennon’un rahibin geri istediği kızını vermemesi üzerine rahibi aşağılayan Akhalı, rahibin okçu tanrı Apollon’a yalvarmasıyla Apollon Akhalıların üzerine hastalıklı ve kin dolu oklarını gönderdi ve nefretini kustu. Apollon’un gönderdiği oklarla ölen veya hastalık kapan Akhalı askerler kuşatmayı bırakmayı dahi düşündüler. En sonunda savaşın kaybedileceğini anlayan Akhalı kumandanlar ünlü kahin Kalkhas’ın rahibin kızının geri verilmesi gerektiğini söylemesi üzerine Agamennon tarafından öldürülmemek için Akhilleus tarafından hayatını koruma garantisi aldı. Ve Kahin konuştu; “Tanrı Apollo Kızgındır, Çünkü saygısızlık etti Agamemnon duacıya, kurtulmalıkları istemedi, salmadı kızını, işte bu yüzden çektirdi bunca acıları okçu tanrı. Eğer Agamemnon hiçbir kurtulmalık almadan kızını babasına geri vermezse daha da çektireceği var tanrı Apollo’nun”. Kahinin söylediklerinden sonra Agamemnon kızı babasına gönderdi ancak adamlarından iki tanesini de Akhilleus’in çadırına gönderdi güzeller güzeli Briseis’i alsınlar diye. Akhilleus kızı teslim etti adamlara ama Tanrılar huzurunda yemin etti bunun intikamını Agamemnon’dan alacağına. Bu durum üzerine Akhilleus’in annesi deniz perisi Thetis de Tanrı Zeus’a yalvardı oğlunun kırılan onurunun geri verilmesi ve büyük bir komutan olarak Akhalıların önünde yükselmesi için.


Hektor’un ölümünden sonra ölüsü yakılarak tozları altın vazolara konuldu ve gömülerek üstünde bir Tümülüs oluşturuldu. Sürenin bitmesinin ardından Etiyopya Prensi Memnon Troya kentine yardıma geldi. Akhalılar karşısında güçlenen Troyalılar, Akhalı savaşçıları çok zorladılar. En sonunda Memnon’da Akhilleus tarafından öldürüldü ve fakat Akhilleus Troya surlarına doğru koşarken Paris’in zehirli okuyla topuğundan vurularak öldürüldü. Akhilleus’in topuğu en hassas yeriydi çünkü annesi deniz perisi olan Thetis onu ölümsüzlük suyuna (Styx Irmağı) batırırken topuğundan tuttuğu için topuğu ölümlü olabileceği tek yeriydi. Akhilleus topuğundan yediği okla öldürüldü. Ajax Akhilleus’in ölüsünün Akhalılara taşıdı ve cansız beden yakılarak külleri Patroklos’un külleriyle birlikte gömüldü. Komutanlar arasında yapılan toplantıda Akhilleus’in zırhının Odysseus’a verilmesini kararlaştırdılar. Bu karar üzerine gururu kırılan Ajax kılıcıyla kendini intihar etti. Akhalıların bu önemli kayıplarına rağmen savaşçıların vazgeçmeye niyeti yoktu. Akhilleus’in öcünü almak için oğlu Neoptolemus, babasının katili olan Paris’i öldürdü. Troyalılar Paris’in ölümüne hiç üzülmediler çünkü bütün olanların suçlusu günahkar olan Paris’ti. Ağabeyi Hektor Paris’e şunları söylemişti:
“Seni alçak, seni parlak oğlan, seni çapkın, seni ırz düşmanı. Hiç doğmaz olaydın keşke, ya da kalaydın ölümüne dek evlenmeden. Çok isterdim bunun böyle olmasını, hem çok da iyi olurdu hani. Ne baş belası kesilirdin o zaman, ne de yüz karası olurdun başkalarına. Ne kaçırdın ta uzak ülkelerden, kargı salan erlerin gelini, güzel yüzlü kadını. Baş belası yaptın onu babana, halkımıza, kentimize”



Paris’in ölümünden sonra Troya kenti direnmeye devam etti. Savaş genellikle ovada geçtiği için Troya surları hiç zarar görmemişti. Artık Akhalılar için sadece Troyalıları akıllıca bir planla saf dışı etmek ya da sıkıştırarak imha etmekten başka çare kalmamıştı. Akhalıların en kurnaz komutanı olan Odysseus, Troyalıların sadece bir hileyle ve zekice bir planla alt edileceğini biliyordu. Odysseus komutanlara bu planı anlattı, bir tahta at yapılacak ve atın içine en cesur askerler yerleştirilecekti. Akhalı savaşçılar Troya kenti önlerinden ayrılacak ve saklanacaklardı. Geride bıraktıkları asker öyle zekice bir hikaye uyduracaktı ki Troyalılar zafer çığlıklarıyla şenlikler düzenleyecek ve sarhoş olana kadar içeceklerdi. Troyalı askerlerin bu gaflet anında tahta attan çıkan Akhalı savaşçılar kentin kapılarını Akha askerlerine açacak ve Troya yerle bir edilecekti. Plan başarısız olursa atın içindeki savaşçılar ölüme terk edilecek, fakat başarılı olursa Akhalılar mutlak zaferi tadacaktı.


TRUVA,HELEN,PARİS,AŞK,SAVAŞ

En sonunda dev boyutlarda tahta at yapıldı ve içine Akhalı askerler yerleştirildi. Akhalı askerler bütün mevzilerini terk etmiş ve geride planın en önemli parçası olan Sinon’u bırakmışlardı. Troyalılar sabah uyandıklarında Akhalıların gittiğini ve sadece kentin ön kapısına tahtadan at bıraktıklarını gördüler. Troyalı askerler çevreyi biraz araştırınca Çalılıkta saklanan Sinon’u yakalayarak kral Priamos’a götürdüler. Kral’a hikayeyi anlatmaya başlayan Sinon ağlayarak, Yunanlılara olan nefretini anlatıyor ve Akhalıların geriye dönebilmek için kendisini kurban etmek istediklerini ancak kaçarak çamurluk alana sakladığını anlatıyordu. Şehrin ön kapısındaki tahta at Tanrı Athena’ya bir kutsal sunak olarak yapılmıştı, Troyalılar kentin içine alamasınlar diye büyük yapılan at böylece Troyalılar tarafından yakılacak ve Tanrı Athena Troya kentine lanet yağdıracaktı. Ama Troyalılar atı içeri alarak korurlarsa Tanrı Athena’nın lütfuna ve hediyelerine boğulacaklardı. En sonunda rahip olan Laokon ve Hektor’un kız kardeşi Kassandra hariç tüm Troyalılar zafer kazandıklarına inandılar. Rahip Laokon’un konuşmasından korkan Deniz Tanrısı Poseidon denizden iki yılan göndererek rahibin iki oğlunu öldürttü ve susturdu. Hektor’un kız kardeşi ise Tanrı Apollon’un aşık olduğu insan olduğu için ona geleceği görme özelliği bahşedilmişti. Fakat Kassandra Apollon’un aşkına cevap vermeyince bu yeteneğin yarısı elinden alınmış ve kimse onun geleceği gördüğüne inanmamıştı. 



Troyalılar mutlak zaferle şölenler düzenlediler ve sarhoş oldular. Gecenin ilerleyen saatlerinde atın içinden çıkan Odysseus ve arkadaşları nöbetçileri öldürerek kapıları ardına kadar Akhalı savaşçılara açmıştı ve Troya kentinde katliam başlamıştı. Çıkan yangınlardan dolayı dışarı çıkan Troyalılar kılıçtan geçiriliyor ve adeta savaş değil Troya kentine ölüm yağıyordu. Uykularında gafil avlanan Troyalılar savaşmaya çalıştıysa da savaş sona yaklaşmıştı. Sabah olmadan soylulardan Aeneas hariç hepsi öldürülmüş ve Kral Priamos ise karısı ve kızlarının gözü önünde Akhilleus’un oğlu Neoptolemus tarafından öldürülmüştü. Troya yerle bir edilmişti. Birçok Troyalı askerin uykusunda katledildiği bu hileli savaş adil değildi. Afrodit’in oğlu Aeneas, annesi tarafından kaçırılarak İtalya’ya götürüldü. Gittiği yerde Etrüsk kralının kızıyla evlenen Aeneas, Roma’nın gerçek kurucularından sayılır. Troyanın, Akhalıların gazabına ve katliamına tanık olduğu o gecenin ardından Tanrıça Afrodit güzeller güzeli Helen’e yardım ederek onu Troya kentinden kaçırdı. Helen, Paris’in ölümünden sonra kardeşi Deibhobos ile evlenirken Afrodit’ten kendisini eski eşi Menelaos’a götürmesini istedi. Menelaos Helen’i kabul etti ve Yunanistan’a doğru beraber yelken açtılar. Bütün olan bitenin ardından geride; halen yanmakta olan, bir zamanlar huzur dolu, sokaklarında barış rüzgarları esen fakat şimdi birbiri üstüne yığılmış Troyalı savaşçıların cesetleriyle dolu bir kent kalmıştı.