ÇARŞAFLI KADIN/BİNNUR TEKİNALP

ÇARŞAFLI KADIN/BİNNUR TEKİNALP

Gülçin Tüzel Dokur | 08/11/2017

                                              

Odaya bavulumu bırakıp hemen aşağı indim. Otelin mutfağı kapanmadan bir şeyler sipariş etmeliyim. Saat akşamın sekiz buçuğu olmuştu ve sabah kahvaltısıyla duruyordum. Oradan oraya koşturmaktan yemek yemeye fırsatım olmamıştı. Resepsiyondaki uzun boylu gence yemek siparişi vermek istediğimi söyledim.” Beni havuzun yanındaki kapalı salona yönlendirdi. Doğrusu buna sevinmiştim. Bu tür sahil kasabalarında, bu mevsimde, yani Aralık ortasında açık bir otel bulabilirsiniz ama yemekler ya tabldot usulüdür ya hiç verilmez. Havuz tarafına gitmek için resepsiyonun yanındaki koridordan dışarı, bahçeye çıktım. Uzaktan hoş bir müzik sesi geliyordu. Havuza yaklaşırken müzik sesi de arttı.

Bir kızıl goncaya benzer dudağın 
Açılan tek gülüsün sen bu bağın 
Kurulur kalplere sevda otağın 
Kim bilir hangi gönüldür durağın 

İçeride bir-iki kişi olabileceğini tahmin etmiştim ama havuza bakan tarafta 10-12 kişilik bir grup eğleniyordu. İşte bunu beklemiyordum. Grubun neşesi bütün salonu doldurmuştu. İki çift de kapıya yakın masalara oturmuştu. Grubun arkasındaki masaya oturdum. Onların kalabalığında yalnızlığımı unutmak istiyordum. Neredeyse on beş yıldır düzgün bir ev hayatım olmamıştı. Zamanımın büyük bölümü çeşitli şehirlere ya da ülkelere seyahat ile geçiyordu. Garson gelip seçeneklerimi söyledi. Ya grubun yediği menüden ya da ızgaralardan birini sipariş verebilirmişim. Grupla bütünleşmek için menüyü seçtim. Çorba, hünkârbeğendi, pilav, şakşuka ve ayva tatlısı vardı menüde. Hepsi de sevdiğim tatlar. Yemek gelene kadar grubu incelenmeye başladım. Yedi kadın, beş erkekten oluşuyordu. Kadınlardan biri çarşaflıydı ve tuhaf bir görüntü ortaya çıkıyordu. Yanlış anlamayın, kişilerin giyimi ya da inanışları ile bir derdim yok. Yalnız gruptaki diğer kadınların hepsi açık, hatta ikisi dekolte denilebilecek gibi giyinmişti. Şarap kadehleri, rakı bardakları havada toslaşıp duruyordu. Şarkının sözlerine “Şerefe”, “Yarasın” nidaları ve kahkahalar karışıyordu. Masadakilerin hepsi hemen hemen aynı yaştaydılar. Çarşaflının yüzünde peçe olduğundan onun yaşını tahmin etmek güçtü. Arada elini önündeki kadehe götürüyor, peçesini hafif kaldırıp şarabını yudumluyordu. En çok kahkahalarını savuranda oydu. Müthiş bir merak kaplamıştı beni. Kimdi bu şarap içen çarşafl, peçeli kadın? Garson elindeki tepsiden çorbayı, şakşukayı ve ekmeği alıp önüme bıraktı. 

-İçecek ne alırdınız?

Soda istedim. Üç yıldır içkiden uzak duruyorum. Üç yıl önce içip kendimden geçmiş ve bütün paramı çaldırmıştım. Kimliğimde çalınan cüzdanımda olduğundan iki gün gözaltında kalmıştım. Ve en önemlisi çok önemli bir yatırımcı bana ulaşamayınca ülkesine dönmüştü. Şirket bunu görmezden gelmiş ama tekrarı durumunda tazminata mahkûm edilip atılacağım uyarısı verilmişti.

Garsona grubu sordum. Sodayı buzlu bardağa dökerken cevapladı. 

-Okul arkadaşlarıymış, mezuniyetlerinin yirmi beşinci yıllarını kutluyorlarmış.

Çorbamı içip bitirdim. Grupta hep bir ağızdan çalan şarkıya eşlik etmeye başlamıştı.

Unutulmuş isimlerde 
Bilinmez ki nasıl, nerde 
Şimdi yalnız resimlerde 
Eski dostlar, eski dostlar 
 

Şarkı biterken hünkâr beğendi de geldi. Onu da bir güzel mideye indirdim. Ama gözümü çarşaflı kadından alamıyordum.


Kalkıp oynamaya başlayınca iyice merak ettim. Neden o siyah örtünün altındaydı? Tatlı için biraz ara verip dışarı çıktım. Sigaramı yaktım. İçkiden vaz geçmiştim ama sigaradan asla. Sigaradan bir nefes aldım dumanını yukarı doğru üfledim.

-Ateşinizi alabilir miyim?

Sözlerin sahibi çarşaflı kadındı. 

-Sigara içtiğinizi gördüm ben de tellendirmek istedim.

“Buyurun” dedim çakmağı uzatıp yakarak. Peçesini kaldırıp derin bir nefes çekti. Gözlerimi dikmiş baktığımı görünce bir kahkaha koyuverdi. Gözleri o kadar ışıltılıydı ki rengini tam olarak seçememiştim. Yüzündeki peçe gözlerini daha da belirginleştirmişti. Sigaradan bir nefes daha alıp bana döndü.

-Ay, bakmayın öyle Allahaşkına! Hiç çarşaflı kadın görmediniz mi?

Bu sözleri karşısında çok mahcup olmuştum, gözlerimi yere indirdim. Ama elimde değildi. Gözüm ara ara peçeye kayıyordu.

-Çarşaflı kadın gördüm elbet ama şarap içeni görmemiştim. Neden çarşaf giydiğinizi çok merak ettim.

Sigaradan ard arda birkaç nefes çekti. İzmaritini yere atıp ayakkabısıyla ezdi.

“Haklısınız” dedi. Önceden bende sizin gibi düşünürdüm. Çarşaf giydiğime göre benim de çok dindar ve mutaassıp olmam gerekir. Öyle değil mi? 

Başımı sallayarak onayladım. Eliyle çarşafı tuttu. Biraz kaldırdı.

-Şu kumaş parçası…

Sonra dönüp eğlenen arkadaşlarından en dekolteli olanı gösterdi.

-Ya da Meltem’in askılı elbisesi mi bizim dindar olup olmamızı sağlayacak. Şunu kafanıza sokun. Bunlar sadece kumaş. Giydiklerimiz de birer örtü. Neden çarşaf giydiğime gelince… Biraz daha merak edin. Ama şunu bilin bu kumaş parçası benim özgürlüğüm. Kendim olma biçimim. 

“İyi akşamlar” deyip hızla arkadaşlarının yanına gitti. Öylece kalakalmıştım. Üstelik merakım daha da artmıştı. Her tarafını kapatan bu kumaş, ona özgürlüğünü nasıl veriyordu? Yerime oturdum. Tatlı yemeği canım istemedi. Bir kahve içip odama çıktım. O gece çarşaflı kadını düşünmekten doğru dürüst uyuyamadım. Neden çarşaf özgürlüğünü sağlıyordu? Bu soru beynimde dönüp duruyordu. Acaba bir suç mu işlemişti? Polisten mi kaçıyordu? Bu olasılık pek doğru seçenek gibi gözükmüyordu. Böylesine eğlenebilir miydi? Tam tersine daha çok dikkat çekiyordu. Belki de psikopat kocasından kaçıyordu. O kadar çok kadın cinayeti haberleri ile karşılaşıyorduk ki bu olasılık en mantıklısıydı. Çarşaf giyerek kocasının takibinden kurtulması mümkündü. Sabah telefonun alarmıyla uyandım. Saat sekiz olmuştu. Düşünmekten yorulmuştum. Toplantıya yetişecek olmasam iki saat daha uyuyabilirdim. Dün akşamki yemek salonu kahvaltı için düzenlenmişti. Kahvaltı açık büfeydi. Tabağımı alıp doldurmaya başladım. Dün akşam eğlenen grupta birer ikişer salona gelmeye başlamıştı. Tabağımı alıp boş bir masaya geçtim. Arkam kapıya dönüktü. Kahvaltıyı yarılamıştım ki Çarşaflı Kadın elinde koca bir tabak ile gelip karşıma oturdu.

-İzin almadığım için özür dilerim. Öyle hemen oturdum masanıza.

“Sorun değil, buyurun. Günaydın” dedim.

“Günaydın” dedi iri kara gözleriyle gülümseyerek. Dünkü kadar parlamıyordu gözleri. O yüzden kara olduklarını görebilmiştim.

“Size bir borcum olduğunu düşünüyorum.” Dedi. “Neden çarşaf giydiğimi çözebildiniz mi?”

-E, şey… Ben şöyle düşündüm. Eşinizden ayrıldığınızı ve sizi tehdit ettiğini… Takibinden kurtulmak için de çarşaf giydiğinizi…

Kendini tutamayıp bir kahkaha attı.

-Ay, çok hoşsunuz. Evet, aslında çok mantıklı… Ama sebep bu değil. Evli değilim. Hiç evlenmedim.

Teorimin yanlış olması beni şaşırtmıştı.  Biraz düşünmem için bekledi.

-Neyse sizi daha fazla merakta bırakmayacağım. 

Çarşafını beline kadar kaldırdı. Altına dar bir kot pantolon giymişti. Kolunu çarşaftan çıkardı. Kazağının kolunu dirseğine kadar sıyırdı. Kolu beyazımsı kabukla kaplı kızarıklarla doluydu. Görüntü hiç hoş değildi.

“İşte çarşaf giymemin nedeni bu… Bu meret, yani sedef beş yıl önce kapımı çaldı.  Annemi yeni kaybetmiştim. Çok stresli ve üzüntülü dönemlerimdi. Üstüne çalıştığım şirket de kapanınca bunalıma girdim. Önce kaşıntılar başladı. Sonra küçük bir noktada deride renk değişikliği…  Ardından babama inme inip yatalak olunca o küçük nokta hızla yayılmaya başladı. Uzun kollu ve pantolon giyerek vücudumdaki lekeleri saklamaya başladım. Ama yazın çok zor oluyordu. Hele o sıcakta herkes askılılarla gezerken kara kış gibi uzun kolluları giymek tuhaf kaçıyordu. Ne yaptıysam, hangi doktora gittiysem bir çözüm bulamadım. İlaçları kullandım, geçer gibi oluyordu ama sonra yine başlıyordu. Hem de daha büyük bir hızla. Vücudum neyse de yüzümde de başlayınca ben iyice strese girdim. Strese girdikçe de arttı. Artık evden çıkmamaya başladım. Alış verişimi de gece yapıyordum. Babama bakma bahanesi ile arkadaşlarımın davetlerine de gitmiyordum. Ama bir pıhtı daha gelip babamı hayattan kopardı. İşte şu gördüğün arkadaşlarım babamın ölümünü duyunca eve geldiler. Beni yalnız bırakmayacaklarını söylediler. Az değil, otuz yıl olacak neredeyse… Mezuniyetimizin yirmi beşinci yılı… İyi-kötü neredeyse yarım ömür geçirmişiz. Ama ben dışarı çıkmamakta kararlıydım. O halimle kimselere görünmek istemiyordum.

Anlattıklarına öyle kendimi kaptırmıştım ki ne toplantı ne iş aklıma gelmişti. Bir an duraklayınca saatime baktım. Yarım saatim daha vardı. Saate baktığımı görünce “Ay, boş boş konuşarak sizi sıktım galiba” dedi. 

“Hayır, tam tersine. Bana toplantıyı bile unutturdunuz.” dedim. Farkında olmadan elini tutmuşum. Dikkatle elime bakınca hemen çektim. “Kusura bakmayın”

Gülümsedi.

-Yo, çekinmeden elinizi koydunuz, hoşuma gitti. Neyse, nerede kalmıştım. Bir an önce anlatayım. Siz de toplantıya geç kalmayın.

“Babanız öldüğünde arkadaşlarınız sizi yalnız bırakmamıştı.” dedim.

-Ha, evet. Ben öyle engebeli harita gibi gezerken bir gün Meltem koca bir paketle geldi. Bana bu çarşafı getirmişti. Kemal Sunal’ın bir filmini izliyormuş. Orada Kemal Sunal ile Halit Akçatepe çarşaf giyip dedektiflik yapıyorlarmış. Meltem de bir erkeği saklayan çarşaf, hastalığı da saklar diye düşünmüş. Böylece bu çarşafla özgürlüğüme kavuştum. Hastalığımın en alevli dönemlerinde bile dışarı çıkabildim. Yüzümde zaman zaman belirince peçeyle idare ediyorum. Çarşaf giyiyorum diye hayatımı değiştirecek değildim ya. Yine eskisi gibi yaşıyorum. Durum bu kadar basit yani…

Açıklaması için çok teşekkür ettim. Aslında kalıp sohbete devam etmek isterdim ama toplantıya gitmek zorundaydım. İyi günler dileyip çıktım.

Akşam geldiğimde gözlerim boş yere o neşeli grubu ve adını bile sormadığım çarşaflı kadını aradı. Servis yapan garsona grubu sorduğumda ayrıldıklarını söyledi. Nedense içimi bir sıkıntı, tuhaf bir duygu kapladı. Kendimi çok yalnız hissettim. Yemeğimi aceleyle yedim. Odama çıkarken resepsiyondaki genç arkamdan seslendi.

-Zafer Bey, Zafer Bey! Pardon! Bir notunuz vardı. 

Resepsiyona yürüyüp uzattığı kâğıdı aldım. Odama çıkana kadar elimde tuttum. Odamda dörde katlanmış kâğıdı açtım. 

“Adınızı sormamıştım. Zafer’miş. Size gideceğimi söylemeyi unuttuğumu fark ettim. İstanbul’da yaşıyorum. Telefonum da bu. Nedense görüşmemiz eksik kaldı gibi geldi. Siz de öyle düşünüyorsanız ararsınız. Çarşaflı Kadın Ayça…”

Kâğıdı tekrar dörde katlayıp cüzdanıma koydum. Yüzümde gülümsemeyle huzurlu bir uykuya daldım.


Binnur Tekinalp